MasterCamp liderlik okulunda “Liderin Kalesi” dediğimiz bir kavram var. Bu kavram, liderlerin organizasyonel yorgunluk ya da tükenmişlik sendromuna düşmelerine engel olmak adına, alınmasını tavsiye ettiğimiz önlemler bütününü anlatıyor.
Öncelikle tavsiye ettiğimiz şeylerin başında bir liderin meslektaşı olmayan mevkidaşlarından bir “sırdaş” edinmesi ilkesi geliyor.
Lider, toplumsal bir canlı olduğunu unutmamalı ve kendisini beslemeli.
Bu beslemelerin en başında ise sürekli olarak “doğru kararlar almak zorundalığının” yarattığı ciddi stresle başa çıkmak geliyor. Bu sözde zorundalığın varlığına biz pek inanmıyoruz ve bu düşünce çarpıtmasına ürettiğimiz başka alternatifler var ama pek çok lider için son derece geçerli olduğunu gördüğümüz bir kaygı olduğunun altını çizeyim. Bahsettiğim alternatiflere ve bu düşünce çarpıtmasına bir diğer yazıda değineceğim.
Sırdaş konusuna geri dönecek olursak, aldığımız kararları ya da günümüzü kritik edebilmek için genellikle ya ailemizi kullanıyoruz, ya da pek tavsiye etmediğimiz organizasyon içi asimetrik ilişkiler kuruyoruz. Daha sonra bu asimetrik ilişkilerin bize dedikodu ve cadı kazanı olarak geri dönmesi maalesef çoğu zaman kaçınılmaz oluyor. Bu nedenle fikir çarpıştıracağınız kişiyi mutlaka organizasyonunuzun dışından ancak size mevkidaşlık edebilecek birisinden seçmenizi öneriyoruz.
Partnerlerinizi rahat bırakın.
Çok az partner sizi teselli etmek refleksini kenara koyarak gerçek bir fikir alışverişinde sizinle dans edebilir. Bu dansta size eşlik eden partnerlerinizin de özel hayatınıza ait olan enerjiyi tüketmesini inanın istemezsiniz.
Nitelikli bir şekilde size destek olacak ve sizinle aynı ateşi paylaşan bir mevkidaş ya da mentor, ağrı içinde gıcırdayan irade depolarınızı doldurmanıza yardımcı olacaktır.
Burada kesinlikle sırdaşınıza dert yanmaktan bahsetmiyorum. Bu sırdaşı bir nevi fakir insanın “Executive coach”u olarak hayal edebilirsiniz.
Unutmayın, kişisel tatmin olmak ya da katharsis yaşamak değil, bir sonraki hedefinize elinizdeki kaynaklarla nasıl ulaşabileceğinizi anlamaya çalışıyorsunuz.
Liderin kalesinde böyle fikir alışverişi yapabileceğiniz bir insanın olması ve irade rezervlerinizi doldurabilmeniz çok güzel. Ancak geçenlerde Marcus Aurelius’un Meditations (Derin Düşünceler) günlüklerini okurken aklıma şu geldi:
Liderin kalesinde konuşması gereken insanların başında belki de kendisi geliyordur.
Marcus Aurelius, Büyük Roma İmparatoru olarak kaleme aldığı günlüklerinde cümlelere sürekli olarak “Sen” diye başlıyor. Burada seslendiği kişi okuyucu değil, kendisi.
Marcus Aurelius, kişinin sabah ritüelinde muhakkak bir günlük tutması gerektiğini ve bu günlük aracılığı ile kendisiyle konuşması gerektiğini savunuyor. Psikolojik direnci ve motivasyonu artırmak için Liderin Kalesine çok uygun olduğunu düşünüyorum.
Genellikle -buna kendimi de dahil ediyorum- gündelik akış içerisinde verdiğimiz refleksler “Çözüm odaklı” olmak ve bir probleme kolları sıvayarak girişmekten meydana geliyor. Bu çözüm sürecinde gösterilen çaba, dökülen ter ve gözyaşı liderin temel odağını zaman zaman saptırabiliyor ve duygusal tepkiler vermesine neden olabiliyor.
Günün akışında kendini sorgulama fırsatı yaratabilen çok az insan tanıdım. Onlar da bu konuda doğuştan yetenekli olmanın yanında şartların şekil verdiği özel insanlardı. Özellikle benim yaş grubumdaki -Millenials- ve daha sonra gelen nesillerin bu becerileri kendisine bilinçli bir şekilde katması gerekiyor.
Her gün 20 dakika kişisel günlüğünüzün başında vakit geçirmek ve dünden kalanları temiz kafa ile analiz ederek kendinizi o gün “yalnızca bir kavrama” adama fikri nasıl geliyor?
Ben bu sabah “daha üretken olacağım” bir gün ile kişisel günlüğüme başladım ve sizlerle bu yazıyı paylaşmak istedim.
Sizler kendi kalenizde nasıl korunuyorsunuz?
Hayal gücünüze ve motivasyonunuza nasıl sahip çıkıyorsunuz?